– Ne demek bloklamadım. Sordum bizim güvenlik Hüsam’a , “bloklanmışın sen abi” dedi.
– Sus, konuşma Güvenlik Hüsam’dan daha iyi mi bileceksin! O bizim bütün ikinci el telefonlarını alır satar. Bankadaki kızlar ona silikon Hüsam diyormuş .
– Ne… Ne… Uçak moduna mı aldın? Beni mi? Yakarım ulan, kanka demem yakarım, canım ciğerim olsan da yakarım. Ne demek ulan uçak modu? Biz uçuyor muyuz şimdi, değmiyor mu ayaklar yere?
– Bak oğlum biz sıkı delikanlıyız. Öyle uçmak felam bize ters. Sadece Hacı Murat’ı kaparsak babadan, o zaman uçak felam muhabbeti olur işte..
– Bak kuziş, öyle üniversite felam okuyorum diye ayaklar yapma, bize işlemez tamam mı?
– Telefon kapalı, vatsap mı açık? Mesaj mı? O’lum öperim mesajını? Çaldırdım mı aç’cen. Ben abinin len senin. Anladım mı mini kuziş!
– Neyse, gelelim muhabbetin önemi neticâtına. O’lum giremiyom feysbuka bu meretten. Anasını sevdiğim güvenlik Hüsam da çakozlamıyor. Bir de kahvenin cep telefonu doktoruyum diye kasılıyor, hırtaboz.
– Bu göbiş, şifre lazım felam diyor. Ne o’lum bunun şifresi…
– Nee, bilmiyor musun? Nasıl bilmesin züptürük? Sen açmadın mı bana feysi? Unuttum ne demek dört göz? Hem biliyor musun neden açtırdım sana o feysi?
– Bilmiyor musun? Söylemedim mi len sana?
– Ay, üzdüm mü kankamı? Üzüldün mü kuziş?
– Bunu yengen için açtırdım süt oğlan…
– Ne mi yapacağım? Dürtücem oğlum kızı dürtcem… Sonra da layklıcam. Ama öyle baş parmak yukarı değil… Kırmızı kalp ile layklıcam.
– Kim mi? Sana ne! Yazıcan mı yengene yoksa! Yakarım ulan. Takarım kelebeği afilli façana, farankeştayın gibi dolanırsın etrafta…
– Şaka lan, hemen ciddiye alma. Sen kankamsın kuziş, işi senle sakaraya bağlamasak kiminle kafa bulacağız…
– Tamam, tamam… Anladık. Sen süt oğlansın, hoşlanmazsın böyle şeylerden. Tamam, kusura kalma, ama bloklama işini de unuttum sanma…
– Uzatmayım mı? Uzatırsak ne olur, lastik gibi geri mi seker bırakınca hah… hah… ha…
– Necla, lan Necla…
– Hangi Necla olacak, Latife Hanım Apartumanının yedinci katında oturan Necla. Yeni açılan Marbiyanko Hastahanesinin bahekiminin…
– Ne demek ol’um, O HAA… Kız çıtır, çıtır… Bebişim o benim… Anam da beğenir hem…
– Ne? O mu beğenmez? Olur mu kuziş, janti baronuz evellah!
Konu o değil ne demek lan? Konu benim temiz aşkım.
– O’lum nasıl açacam feysi, öptürtme şimdi dedemizin kerrakesinden…
– Ne teyyaresi, kerrake… kerrake… Ne bilim ne demek, bizim moruk söylerdi hep…
– O’lum ölecem, kızın feysi…
– Ne dersi, ne vizesi dur bekle, gitme. Valla gelir ananın amerikasına vize koyarım…
– Bak akşam kaveye uğra çözcez bu işi… Yok öle cızlamı çekmek, çözerim payandalarını alargada dönenir durusun icabında…
– Niye baksın güvenlikçi Hüsam? Yengen diyorum, manita diyorum. Namus o’lum bu. Ne işi var elin herifinin?
– O’ lum aç şu feysi… Bana feysin şifresini öğretenin kırk yıl kölesi olurum icabında…
– Nas’sı öle diyil? Harf mi, harf feys ne fark eder… Zamana uy o’lum… Geride kalma…
– Aç şu feysi… Döşeyeceğim yengene…
– O’lum konuşma apık sapık… Senin anladığın gibi değil… Şiir döşeyeceğim, şiir…
– Ne mi? Şöle… Ayfon sekizime baktırdım feyslerde çıkmıyorsun – Seni görmem imkânsız imkânsız, İnstagramın olmasa – Kafanı kaldırıp bir bakmıyor, kahvenin önünden geçmiyorsun – Seni dürtmem, layklamam imkânsız imkânsız – Bizim kuziş feys şifresini bulmasa…
– Aynen… Biraz arak tırık, ama tam cuk değil mi?
– Bak kuziş, kanka, gel akşam kahveye… Ada çayı ısmarlarım, sütlü neskayfe ısmarlarım, gel len, gel işte… Bırakma beni bu internet aleminin dar, karanlık, ıssız sokaklarında…
– Beni ayfonsekizimle feyssiz bırakma – dalgalı denizlerde yelkensiz bırakma – gelmezsen öyle yıkılacak ki kankan – Beni bensiz, beni Necla’sız bırakma…
– Ne arabeski kanka… Halis mulis Törkiş müzik bu… Kahvedeki emekli Muhsin amaca karısı tahtali köye zorunlu ikamete mecbur tutulunca devamlı bunu aslını mırıldanır, bizde oradan… Anlarsın sen…
– Gelene kadar instagramla mı idare edeyim… Yok o’lum bende o? Hüsam’dan bakıyordum…
– Ne, Hüsam Neclam’ı mı indirmiş, nas’sı yani… Uygulamadan mı?… Neclamı hem indirmiş, hem uygulamış mı?
– Hüsam… Hüsammmm… Bittin ulan sen, bittin! Yaktım senin… Öldün o’lum öldünnnn… Ben senin soluduğun havaya oksijen veren ağacın yaprağını öpmez miyim lannn…
Bu tarz konuşmalar çok maalesef de bunu öykü olarak okumak çok fazla geldi.