Anlatılan senin hikayendir.
De te fabula narratur.
(Horatius)

Barselona, İspanya’da bir şehir…
Barselona, Katalonya’nın başkenti…
Barselona, Gaudi’nin hikayesi…

Gördüğün bir şehre yeniden gitmek ister misin? Yeniden keşfetmek, yıllar sonra yeniden dokunmak ister misin ruhuna? Kimi şehirler öyledir… Çağırır seni, gidersin. Bir şehri şehir yapan nedir? Sokakları… Seviyorum sokaklarda kaybolmayı, bir sokaktan diğerine, harita olmadan, hele ki günümüzün “aklın yerini alan” çok zeki telefonlarındaki navigasyon uygulamalarını bir kenara atıp, öylesine bir köşeden dönmeyi, balkonundaki çiçekten etkilenip o apartmanının sokağına girmeyi ya da sokak sanatçısının müziğine kapılıp da notaların sesini takip etmeyi…Bu sene, tam 11 yıl sonra, ikinci defa gittim Barselona’ya, pek de sokaklarında kaybolamadan ne yazık ki… Yalnızca iki günlük bir duraktı rotamda… Dünya’da gidip görülecek o kadar çok yer var ki… Nasıl sığar bir ömre? Nasıl geçer bir ömür peki olduğun yerde kalakalıp? Neden peki aynı yere ikinci defa gitmek? Sevdiğin bir şarabı yeniden, yeniden içmek gibi belki de… Kısmet olur da bir gün, vaktim ve cüzdanım el verirse Endülüs var yeniden rotamda, ikinci defa… Güzeldir İspanya, sarar seni o Latin ruhuyla… Kucaklar Akdeniz’in misafirperverliğiyle… Güler yüzlüdür, samimi, sıcak, sevecen…Özlemlerim var, kafa kafaya gelen düşüncelerim, soru işaretlerim, ters akan nehirlerim, cevapsız sorularım; yol, yol benim şifam hep! Yola çıkın, vakit buldukça hatta vakit yoksa da yaratın, izin verin kendinize, bir mola hayatın koşuşturmasına… Çünkü hayat “bir” kere var, bu ömür bir armağandır bize, bilmek gerek değil mi değerini?

Barselona! Evet, sıcacık bir şehir Barselona, kıpır kıpır, cıvıl cıvıl… Katolanya’nın başkenti, Akdeniz’in en işlek limanlarından biri… Nereler görülmeli Barselona’da? Kesinlikle Barselona’yı Barselona yapan büyük deha Gaudi’nin eserleri ve diğerleri 😉 Bu sefer ben de öyle yaptım, sokaklarında kaybolamasam da  Gaudi’nin Sagrada Familia’sıyla Park Güell’ini ziyaret ettim bir kez daha…

La Sagrada Familia

1883 yılından 1926’daki ölümüne dek Gaudi’nin kendini adadığı eseri! Tam adıyla; The Basilica i Temple Expiatori de la Sagrada Familia olan Katolik Kilisesi. Halen inşaatı devam ediyor ve bağışlarla inşaat sürdüğünden dolayı ancak ki 2026 yılında bitmesi planlanıyor. Düşünsenize, 1882 yılında yapımına başlanıyor, 1883’te henüz 31 yaşındayken Gaudi inşaatı devralıyor ve hayatını adıyor ve halen yapımı sürüyor, 2026 yılında bitmesi öngörülüyor! Salt bu bile insanda bir merak uyandırmıyor mu? Ben La Sagrada Familia’ya ilk olarak 2008 yılında gitmiştim. İkinci gidişim tam 11 yıl aradan sonra oldu ve değişim harika (ben de değişmişim tabi)!

Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.
(Herakleitos)

Bir filozofun daha kulaklarını çınlattıktan sonra…

Havaalanından şehir merkezine, alt kattaki duraktan tek otobüsle gidilebiliyor. Havaalanındaki danışmadan hemen kendinize bir harita alabilir ve La Sagrada Familia’nın yerini görebilirsiniz. Ya da şimdiden görmek isterseniz internet sitelerini ziyaret edebilirsiniz:
https://sagradafamilia.org/en/home

Barselona’nın simgesi olan Sagrada Familia’ya tabi ki turistler büyük ilgi duyuyor. Bulunduğu sokaklar inanılmaz kalabalık ve eli kolu uzunların da en sevdiği alanlardan biri! Çantalara dikkat! Sonra uyarmadı demeyin. Kahvaltı için gittiğim Starbuck’s’ın içine de uyarı asmışlar, hırsızlar kol geziyor çantanıza sahip çıkın diye 🙂

Mutlaka, önceden internetten bilet alın.
https://sagradafamilia.org/en/tickets-individuals

Biletler gerçekten çok pahalı. 2008 yılında biz çok ucuza içeri girmiş ve kulelere çıkmak için de ayrıca para ödememiştik. Şimdiyse kiliseyi kulelerle beraber gezmek 32 Euro’cuk! Eh, uzunca siestalarla günde dört beş saat çalışıp, şehri kalkındıracak parayı turistlerden kazanmak, akıllıca bir yol tabi 🙂 Biz de burada gece gündüz çalışalım öğle yemeğimizi bile ya bilgisayar başında ya yolda yiyelim… Her neyse, ben en ucuz olan bileti aldım. O kadar gelmişim, 11 yıl sonra içini görmeden İstanbul’a dönmek olmaz… Daha önce girişten bilet almıştık, yine öyle yaparım dedim, olmadı 🙂 Kapıdan alabiliyorsun ama pahalı, internetten alırsan daha ucuz dedi kapıdaki yakışıklı İspanyol, eh peki madem dedim. Gittim, internete bağlanabilmek için bir kafeye oturdum ve biletimi alıp “biletli sırasına” girdim. Çok da dakik olmuşlar görmeyeli, saat 18:15 biletin varsa 18:14’te sıraya almıyorlar seni! Yan tarafta Brezilya’lılarla sohbet ede ede bekledim ben de…

Bilet alıp içeri girdiğinizde İsa’nın Doğumu Cephesi karşılıyor sizi… Üç adet taç kapı var… Bu taç kapılar; İnanç, Umut ve Dinsel Sevgi’yi temsil ediyor… Sol tarafta bulunan kapı Umut Kapısı, Ortadaki Merhamet Kapısı (Dinsel sevgi ya da Hiristiyan Sevgisi olarak da söyleniyor) ve sağ taraftaki kapı da İnanç Kapısı… Gaudi, bu cehpenin tümünün boyanarak renklendirilmesini istemiş… Keşke boyayabilseler…Bu kapılarda da birçok heykel ve bu heykellerin anlattığı birçok hikaye var.. Bu cephenin yorumlanmasının, diğer cepheye oranla daha zor olduğu söyleniyor çünkü bu cephedeki heykeller yapı ile bir gibi duruyor ve doğal formlardan oluşuyor. Gaudi’nin bu sırada yaşıyor olduğunu da unutmamak lazım 😉

Sol taraftaki fotoğraf; İsa’nın Doğumu Cephesi
Sağ taraftaki fotoğraf; Büyük Çile Cephesi
Bu iki fotoğrafı da 2019 yılında çektim 🙂

Büyük Çile Cephesi’nde İsa’nın çektiği çile ve idamı betimlenmiş… Her cephesinde İncil’den başka bir öykü var… Burası Kutsal Aile’ye (Sagrada Familia’ya) adanmış bir tapınak…

Gaudi çiçeklerden, ağaçlardan, ağaçların dallarından, tüm doğadan ve doğanın tüm renklerinden yararlanmış. İçeride ve dışarıda bu etkiyi açıkça görüyor, yaşıyorsunuz. İçeri girdiğinizde, güneş ışığıyla can bulan renkli camlar alıp götürüyor sizi, ya bir masal burası ya bir boyama kitabının içindeyim… Fotoğraflar hiçbir zaman gözün gördüğünü yansıtamazlar, yansıtmasınlar da… Gözle fotoğraflayıp aklımıza kazıyalım mümkünse tüm güzellikleri, gün olur lazım olduğunda bir mutsuzluk anında, çekip çıkartalım hafıza klasörümüzden, karanlığın içinde umut olsun, yüzde bir tebessüm…

Park Güell

1910 yılında bir iş adamı olan Kont Eusebio Güell tarafından içinde evler, parklar ve sosyal tesisler olan bir site yapılması için Gaudi’ye sipariş verilmiş ama sonradan proje iptal olmuş ve yalnızca iki ev bitebilmiş, şimdi o evleri görmek için binlerce turist sıra bekliyor!Sagrada Familia’nın önündeki metro durağından mavi hata binip Diagonal durağında yeşil hata geçiyoruz. Yeşil hat üzerinde birkaç farklı durakta inip Park Güell’e ulaşabilirsiniz. Ben Vallcarca durağında indim. Metrodan çıkınca biraz yürüyoruz ve ardından bizi çok tatlı bir yokuş karşılıyor! Yok gözünüz korkmasın, pek düşünceliler, yorulmayalım diye yokuşa yürüyen merdivenler koymuşlar 🙂

Park, elbette biletli! Seneler önce geldiğimde tek bir girişi vardı ve park, park gibiydi. Bilet yoktu,haliyle ücretsizdi. Şimdi dört bir yanını çevrelemişler demir çubuklarla, sıra bildiğiniz metrobüs durağı gibi… Ben tabi yine biletsiz 🙂
Gitmeden internetten bilet alınız…
https://parkguell.barcelona/en/buy-tickets

Masallardan fırlamış, pastadan yapılma gibi duran o çok tatlı iki evin ve ana bahçenin olduğu alan ücretli kısım… 2008 yılında çektiğim birkaç fotoğrafı paylaşıyorum:

Bu sene gittiğimde parkın büyük bir bölümünde çalışmalar vardı, yaza hazırlık yapılıyormuş, bu nedenle ücretli kısma girmedim 🙂 Parkın halka açık alanında bir güzel dolaştım, hava mis, dolaşırken o da ne! Muhteşem İspanyol şarkıları çalıp söyleyen bir müzik grubu, işte o an, o şarkılar ve danslar aklımda hep kalacak! (https://www.instagram.com/p/BvCHOzVge2E/)

Ayrıca parkın içinde Gaudi’nin, hayatını adadığı Sagrada Familia’ya taşınana kadar yaşadığı ev bulunuyor. Evi de gezebilirsiniz…

Casa Batllo

Fantastik bir dünyada, bir ejderhanın ihtişamlı gövdesinin üzerindeyiz, aşağıda masmavi deniz, dalga dalga… Süzülüyoruz hayal gücünün derinliklerinde…

Gaudi hiçbir zaman eserlerinde nelerden etkilendiğini ve eserlerine ne anlam yüklediğini açıklamamışsa da bu binayla ilgili olarak araştırmacılar; şehri ve güzel prensesi ejderhanın öfkesinden kurtarmak için kılıcıyla öldüren Katalonya’nın koruyucu azizi olan Sant Jordi’nin efsanesinden etkilenildiğinden bahsediyorlarmış. Bu yoruma göre, binanın çatı tasarımı ejderhaya saplanmış olan kılıcı ve kemik şeklindeki sütunlar ise ejderhanın kurbanlarını simgelemekteymiş. Bu nedenle de Casa Batllo, kemiklerin evi veya ejderhanın evi olarak biliniyormuş. Valla ben ejderhaları severim şahsen 🙂

İşlek caddede normal bir apartman sırası arasında bulunan bu bina aslen 1877 yılında Gaudi’nin öğretmenlerinden biri olan Emilio Sala Cortés tarafından yapılmış ve ardından Barselona’nın önde gelen iş adamlarından Josep Batlló tarafından satın alınmış. Josep Batlló binayı satın aldıktan sonra binanın yıkılarak yeniden yapılması görevini Gaudi’ye vermiş. Josep Batlló binanın yıkılarak yeni baştan ve diğer binalardan farklı, göze çarpan ve değişik bir mimari ile yapılmasını istemişse de Gaudi, öğretmenine olan saygısından olsa gerek binayı yıkmamış ama tüm cephesini ve içini yeniden tasarlamış. Bu eserinde de Gaudi’nin yine doğadan ve renklerden etkilendiğini ve yaratıcılığını en üst düzeyde kullandığını görüyor, cam, seramik ve taşlardan yararlandığı dış cephesinin renklerine ve binaya ve tabi ki Gaudi’nin kendisine yine hayran oluyoruz. Mimar değilim, sanatçı değilim, akımlardan ve teknikten anlamam ama insan gördüğü güzelliğe de güzel demez ve etkilenmezse hayatta neden etkilenir başka? 🙂

Binaya girişler elbette biletli… Ben gittiğimde (Mart 2019) bina yaza hazırlanıyor, içinde ve dışında telaşlı bir restorasyon çalışması sürdürülüyordu. İçine giremedim. Binanın dış cephesini de sağ olsunlar boydan boya muşambayla kaplamışlar, eh öyle önünden, bir selam verip geçmek durumunda kaldım. 2008 yılında dış cephesinin çokça fotoğrafını çekmiş ama yine içine girmemiştim. Eh, kısmet 🙂

Bilet almak için:
https://www.casabatllo.es/en/online-tickets/

Casa Batllo’nun yanında başka ünlü mimarların yaptığı binalar var, bence hepsi birbirinden güzel. İçlerine girebiliyor ve gezebiliyorsunuz.

Casa Mila (La Pedrera)

1900’lü yıllarda Passeig de Gracia, şehrin en ünlü tiyatrolarının, en iyi sinemalarının ve en seçkin mağaza, restoran ve kafelerinin bulunduğu caddesiymiş, hal böyle olunca da en zenginler burada evler inşaat etmeye ve kimin evi daha güzel diye yarışmaya başlamış 🙂 1905’te Pere Milà ve Roser Segimon evlendikten sonra bu binayı satın almış ve dönemin en ünlü mimarlarından Gaudi’yle anlaşmışlar. Yapım sırasında Gaudi birçok itiraz, hukuki ve idari sorunla karşılaşmış ama sonunda işte bu yapı ortaya çıkmış! Şu anda diğer eserleri gibi Casa Mila da UNESCO Dünya Mirası listesinde…

Bilet almak için:
https://www.lapedrera.com/en/visits

Barselona’da Gezilecek Diğer Yerler 🙂

Gaudi’nin şehirde; sokak lambalarından tutun da ev ve kiliselere kadar başka eserleri de mevcut. İncelemek isteyen için: https://www.casabatllo.es/en/antoni-gaudi/works/

La Rambla

Barselona merkezi; Eski Şehir, Eixample ve Montjuic olarak ayrılıyor. Barselona’nın Eski Şehir bölgesinde bulunuyor bu en ünlü, en işlek, en kalabalık, en görülesi caddesi; La Rambla. Barselona ziyaretinizde gidip görmeden evinize dönemeyeceğiniz yerlerden. Catalunya Meydanı’na da çıkışı olan “Catalunya Metro Durağı”nda inerek La Rambla’yı boydan boya yürüyerek keşfedebilirsiniz. İki tarafı araç yolu olan geniş yaya kaldırımı üzerinde hediyelik eşya satıcılarının ve rengarenk çiçek tezgahlarının arasından, pandomim ve sokak sanatçılarını izleyerek keyifli bir yürüyüş yapabilir ve sağlı sollu kafelerin bulunduğu bu caddede dilediğiniz an bir kadeh “Tinto de Verano” (yaz şarabı) ya da bir fincan kahve molası verebilirsiniz. Yeri gelmişken, Sangria, evet deneyin mutlaka denemediyseniz ama şahsen bana ağır geliyor Sangria. Tinto de Verano’yu daha çok sevdim, daha ferah, içimi rahat… Cadde elbette çok kalabalık, günün her anında… Bu nedenle çantalarınıza sahip çıkmanızı tavsiye ederim. Cadde üzerinde; Gaudi’nin en önemli eserlerinden biri olan Palau Güell’i, opera binasını, Plaça Reial (Reial Meydanı)’nı, La Boqueria sebze – meyve pazarını gezip görebilir ve harika fotoğraflar çekebilirsiniz.
La Boqueria: https://www.laramblabarcelona.com/en/la-boqueria-facts/

Barri Gotic

Barri Gotik (Gotik Semt) Barselona şehrinin en eski bölgesi, gotik yapıların bulunduğu bu bölge, şehrin kalbi de… Ben bayıla bayıla gezdim. Her sokağı ayrı keyifli… Bu bölgede mutlaka Barselona Katedrali’ni bir görün, bir fotoğrafını çekin 🙂 Sokakların size sürpriz yapıp önünüze çıkarttığı ufak meydanlarda bir mola verip “hayat güzel her şeyiyle” deyin 🙂

Eski Şehir’de Görülecek Diğer Yerler

Eski Şehir bölgesinde, Modern Sanatlar Müzesi, Müzik Sarayı, Picasso Müzesi gibi ziyaret edilebilecek birçok müze var. Ben Picasso Müzesini ziyaret edip bir de kendime iki muhteşem eserinin posterini hediye aldım. Eh, insan kendine de hediye almalı değil mi? Ufak mutluluklarla hayat güzel ve kendimizi en çok mutlu eden de yine kendimiz olmalıyız değil mi? 🙂 Evet! Hem de kocaman bir “Evet!”.

Çocuklu aileler için deniz kenarında bulunan Akvaryum keyifli bir tercih olabilir. Akvaryum’un hemen yanı başında Maremagnum isimli bir alışveriş merkezi de var. Akvaryum çıkışı, deniz manzaralı bu alışveriş merkezinde yemek yiyebilir ve belki biraz da alışveriş yapabilirsiniz. Alt katta iki güzel restoranı mevcut, tercih sizin…
Akvaryum, nasıl gidilir ve bilet için: https://www.aquariumbcn.com/en/

Montjuïc Bölgesi

Plaça d’Espanya (İspanya Meydanı)’nı da içine alan Montjuïc bölgesi şehrin başkaca hareketli bölgelerinden biri. Akdeniz insanı işte, aslında her bölge hareketli! Bu bölgede; Montjuïc Kalesi’ni, Olimpik Stadyumu, Katalan Ulusal Sanat Müzesi’ni, Plaça d’Espanya’yı ve Joan Miró Vakfı’nı görüp ziyaret edebilirsiniz. Montjuïc Kalesi’ne çıkmanızı tavsiye ederim, manzara harika! Metro’yla yeşil (L3) ya da mor (L2) hatta binip Parallel durağında inebilir ve buradan kaleye çıkan teleferiğe binebilirsiniz. Kaleyi gezmenizin ardından Katalan Ulusal Sanat Müzesi’ne doğru yürüyerek son olarak da Montjuïc Çeşmesi’ndeki su gösterisini izleyebilirsiniz. İniş anınızı akşam saatlerine doğru olacak şekilde denk getirirseniz bence daha keyifli olur 🙂

Antoni Gaudi i Cornet

İspanya’yı severim, denize kenarı köşesi olan her şehri severim, sokaklarıyla insanlarıyla o şehir, şehirdir ama… Barselona… Gaudi ve onun muhteşem hayal gücü olmasaydı, bugün, Barselona bu kadar tanınan, bilinen, sevilen ve turistlerin ilgi odağı olan bir şehir yine de olur muydu? 🙂 Kanımca olmazdı… Barselona bir hikayedir bence, Gaudi’nin kaleme alıp yaşadığı…

Antoni Gaudí; 25 Haziran 1852 yılında, o tarihte Katalonya’nın en büyük ikinci kenti olan Reus’da dünyaya gözlerini açıyor. Çocukluğunu, Reus ve komşu kent olan Riudoms’ta ailesinin çiftliğinde geçiren Gaudi buralarda bolca doğayı gözlemleme ve taa çocukluğunda doğadan etkilenme fırsatı buluyor. Şimdilerde büyük şehir çocuklarının ne yazık ki mahrum kaldığı bir fırsat… Barselona Mimarlık Akademisi’nde okuyan Gaudi’nin mezuniyet töreninde Akademi’nin rektörü Prof. Elias Rogent,

“Bir dehayı mı yoksa bir deliyi mi mezun ediyoruz bilmiyorum.

Sadece zaman gösterecek”

diyor kendisi için… İkisinin arasında çok ince bir çizgi var öyle değil mi?

Gaudi birçok muhteşem eser meydana getirdikten sonra, yukarıda da değindiğim gibi, hayatının son 40 yılını tamamen La Sagrada Familia’ya adıyor. Hangimiz, değil 40 yıl, bir 10 yılımızı neye adayabiliyoruz? İşte bu adanmışlık ve tutkudur bu adamları şimdi anmamıza sebep! Ardından Gaudi, La Sagrada Familia’ya yerleşip burada yaşamaya başlıyor. Her akşam olduğu gibi bir akşam Sant Felip Neri Kilisesi’nden Sagrada Família’ya dönerken Gaudi’ye tramvay çarpıyor ve Gaudi bilincini yitiriyor. Üzerinde kimlik olmayan Gaudi’yi kimse tanımıyor ve hastaneye kaldırılıyor, ardından kilisenin papazı Gaudi’yi tanıyor. Gaudi bu kazanın ardından 10 Haziran 1926 yılında hayata veda ediyor ve hayatının ta kendisi olan Sagrada Familia’ya gömülüyor…

Turla gezmeyi sevmiyorum. Neden? Birincisi; tur rehberine bağlısın, onun bak dediği yere bakacak, söylediği şeyi doğru sayacak, git dediği yere gidecek, dönüyoruz dediği yerde fincanında yarım kalan mis gibi kahveni masada bırakıp otobüse bineceksin! İkincisi; mekan ve zamansal sınırlamaları var turla gezmenin, sevdiğin bir meydanda iki saat mi geçirmek istiyorsun, mümkün değil otobüs kalkar 🙂 Üçüncüsü; sürü halinde gezmek 🙂 Elbette seyahatin şekli tamamen kişisel bir tercihtir. Özellikle yurt dışına ilk defa çıkanların turla gitmesi daha yararlı olabilir. Diğer yandan şimdilerde, klasik tur anlayışından tamamen farklı butik turlar var ama biraz pahalılar elbette, katılmayı isterim ama daha denemedim 🙂 Şahsen ben,mümkünse, kendim gezmeyi tercih ediyorum. Tek başıma değilse de en azından bir iki arkadaşımla ya da kardeşimle beraber 🙂 Tursuz gitmekten korkmayın. Havaalanındaki danışma bürosundan bir harita alın, zaten o haritada gidecek, gezecek, görecek yerlerin hepsi işaretlidir. Gitmeden internetten bolca araştırma yapın, muhteşem gezi yazıları var. TripAdvisor, Foursquare gibi uygulamalar da yeme içme yerleri bakımından yararlı… Ayrıca insanlara da güvenin 🙂 Barselona’da her soru sorduğum kişi, yaşlı genç fark etmeksizin yarı İspanyolca yarı İngilizce ama daha çok vücut diliyle bana yardımcı oldu, gideceğim yeri buldum hep internetsiz!

Yazı biraz uzun oldu galiba 🙂
Umarım severek okumuşsunuzdur ve umarım azıcık da olsa katkım olmuştur, gezi planınıza ya da yalnızca keyifli dakikalar geçirmenize…
Sevgiyle kalın!
Görüşmek üzere!
Deniz

 

Teneffüshane’deki diğer seyahat yazılarımız için: http://teneffushane.com/kulturvesanat/ adresini ziyaret edebilirsiniz.