Dünya sinemasının en ilginç yönetmenlerinden biri olan Quentin Tarantino, bize kendisini filmlerini karakteristik bir çizgiye taşımasıyla tanıttı.Quentin Tarantino, klasik sinemadan hoşlananları kendi dünyasına çekmeyi başaran usta bir yönetmen. Filmlerinin her yerine ustaca işlenmiş diyaloglar, cesurca kullanılan kan ve şiddet sahneleri Tarantino denince akla gelen imajların başında yer alıyor. Rezervuar Köpekleri ve Pulp Fiction gibi kült filmleri ardı ardına yapan Tarantino, bu tarihten itibaren farklı tarzı ve çoğu kült olan filmleriyle sinema tarihine adını kazımayı başardı. Peki bu kadar farklı bir imajla yola çıkan ve klasik sinemanın dışında kalan Tarantino, izleyiciyi kendi dünyasına çekmeyi nasıl başardı? Belki de bize var olandan farklı bir dünya yaratması klasik şeyler yaşamaya alışan bizleri mıknatıs gibi filmlerinin içine attı. Belki de ne kadar şiddet içerikli de olsa Tarantino tarafından yaratılan bu dünya bize daha cazip geldi. Bu yazıda bizi Tarantino dünyasına çeken sebepleri Tarantino filmlerinden örneklerle açıklamaya çalıştık. Egzotik “Tarantino Evreni”ne hoş geldiniz, diyor ve keyifli okumalar diliyoruz.
“Öyle bir film çekmelisiniz ki şiddet, filmin geneline yayılan bir tona sahip olmalı. Demokles’in Kılıcı misali karakterler şiddetin soğuk nefesini enselerinde hissetmeli. Şiddetin ne zaman gerçekleşeceğini bilmiyorsunuz ama bir noktada mutlaka gerçekleşeceğine eminsiniz. Oturup beklemekten başka çareniz yok.”
-Quentin Tarantino1. Tarantino Dövüş Sanatı

Herkes tarafından dile getirildiği üzere Tarantino filmlerinin en belirgin özelliklerinden biri bol kanlı ve şiddet içerikli sahneleri canı sıkmayacak bir şekilde ve sıradan bir havada izleyiciyle buluşturmasıdır. İzlediğimiz her filmde bu sahnelere rastlamamız artık şaşırtıcı değil. Birçok örnek verilebilecek bu ikonik sahnelere Kill Bill Vol 1 filminde Lucy Lui ve Uma Turman arasında geçen dövüş sahnesini uygun bulduk. Çünkü bu sahne sadece kanı ve şiddeti içinde barındırması yönüyle değil iki güzel kadının ölümcül dövüşünü muazzam bir manzara ve müzik eşliğinde bize izlettirmesi sebebiyle de ikon olmuş durumda. Bembeyaz karlar altında gerçekleşen izleyebileceğiniz en estetik dövüşe odaklanıp gerilmişken arkadan gelen tulumba sesinin içinizi huzurla doldurması ise zıtlıklardan beslenen Tarantino klasiği.

2. Tarantino İmzası

Rezervuar Köpekleri, Tarantino dendiğinde ilk akla gelen filmler arasında. Soygunu konu alan filmde en ufak bir soygun sahnesinin bile yer almaması filmin en ilgi çekici özelliklerinden biri. Bu filmde Tarantino’nun karakterler arası absürt diyaloglarının en güzel örneklerinden biri yer almaktadır. Biraz sonra büyük bir soygun yapacak çetenin bir restoranda dakikalarca Madonna’nın “Like A Virgin” şarkısını konuşması filme atılmış bir Tarantino imzasıdır. Bunun gibi sahneler her Tarantino filminde yer alır. “Soysuzlar Çetesi” filminde birazdan kıyametin kopacağını seyirciye tamamen hissettirip dakikalarca askerlerin sohbetini ve oynadıkları oyunu izleten Tarantino, The Hateful Eight filminde de aynı barakanın içini sıkışmış ve birbirini öldürmek için küçük bir hamle bekleyen karakterlerin bizi gelecek büyük çatışmaya hazırlayan bambaşka lezzetteki sohbetlerini saatlerce ağzımız açık şekilde bizlere izletmeyi başarır.

3. Tarantino’nun Merhameti

İkonik sahneleri sıralarken Tarantino karakterlerinin dillerden düşmeyen gaddarlığına değinebiliriz. Filmlerindeki karakterler oldukça duygusuz insanlardır. Acıma gibi bir dürtüleri kesinlikle yoktur ve hepsi gözünü kırpmadan gördükleri her şeyi öldürebilir. Artık filmleri çözmüş olan izleyiciler bu karakterlerin merhamet gösterip öldürmekten vazgeçeceğine asla inanmaz. The Hateful Eight filminde Michael Madsen, ona hiçbir zararı olmayan ve hatta biraz da hoş sohbet ettiği Six Horse Judy’yi fazla düşünmeden ve klasik Amerikan filmi beklentisine uygun düşmeyen bir biçimde öldürür. Keza Michael Madsen, sevimli ve kendisine kur yapan Six Horse Judy’yi hiçbir duygu kıpırtısı olmadan öldüreceğinin sinyallerini Rezervuar Köpekleri filminde polisin kulağını dans ederek keserken vermiştir zaten.

4. Tarantino Mucizesi

Tabi ki ikonik sahne deyince Vincent ve Jules’in patronlarının cezasını kesmek amacıyla gittikleri izbe evde genç adamı öldürmeden saniyeler önce Jules’in İncil’den bir bölüm okumasını anmazsak büyük ayıp etmiş oluruz.
“Erdemli adamın yolu, bencillerin insafsızlıkları ve kötü insanların zulmüyle sarmalanmıştır ancak merhamet ve iyi niyet adına karanlıklar vadinde zayıf olana rehberlik eden kişi kutsanmıştır çünkü kardeşinin gerçek hamisi ve kayıp çocukların kurtarıcısıdır o kardeşlerimi zehirlemeye ve yok etmeye çalışanlardan intikamımı mutlaka alacak ve onları büyük bir öfke ve güçle vuracağım senden intikam almaya geldiğimde adımın tanrı olduğunu anlayacaksın.”
Tarantino, bu sahnenin sonunda üzerine onlarca kurşun yağan Jules’in en ufak yara almadan kurtulmasının mucizesini iliklerimize kadar hissetmemizi de başarıyla gerçekleştirir.

5. Tarantino Müziği

Tarantino filmlerinin en can alıcı sahnelerinde kullanılan muhteşem müzik seçimleri de kullanıldığı her sahneyi ikonikleştirmiştir. Hatta Tarantino’nun seçtiği müzikler izleyicileri o kadar etkilemiştir ki “Tarantino’s Favourites” albümü bile yapılmıştır. Ve hatta bir müzik türü olarak bile “Tarantino Müziği”nden bahsedebiliriz. Müzik seçimlerinin en önemli özelliklerinden biri de kullanıldığı sahnelerle ciddi bir tezatlık oluşturmasıdır. Tezatlık da zaten Tarantino’nun her filminde ustalıkla kullandığı bir tarz olmuştur. Son filmi The Hateful Eight’in giriş sahnesindeki müzik ve Rezervuar Dogs filminin girişinde yerimize çakılmamızı sağlayan müzik ve Michael Madsen’in polisin kulağını kestiği sahnede kullanılan müzik bahsettiğimiz ikonik sahnelere verilecek örneklerden yalnızca birkaçıdır.
6. Tarantino Gerilimi

Tarantino’nun son filmi The Hateful Eight’te küçük bir kulübeye sıkışmış, çeşitli sebeplerden birbirlerinden pek hoşlanmayan ve gizemli 8 kişiyi izliyoruz. Gerilimi ve gizemi her saniye hissettiğimiz filmin en yumuşak sahnelerinde bile rahatlamamıza izin vermiyor Tarantino. Daisy Domergue’nin eline klasik gitar alıp folk müziği çaldığı sırada alttan gelen gerilimi bizim gibi Kurt Russell da hissetmiş olacak ki o sahnede sadece Daisy Domergue’ e bağırması yeterliyken birden kadının elinden gitarı kapıp duvara vurarak parçalıyor. Ancak sahnemizi ikonikleştiren asıl ayrıntı gitarın Martin Guitar Museum’a ait 1870’lerden kalma özel bir parça olması. Tarantino “Film, gerçek bir Martin Gitar parçama sahnesi içerir.” diyerek olayı özetlemeyi ihmal etmemiş. Tarantino filmlerinde altta sürekli yatan gerilimin ne kadar etkili olduğunu siz düşünün artık.

7. Tarantino Tarihi

Quantin Tarantino’ya yakın tarihi alternatif bir senaryoyla yeniden yazma ustası dersek yanlış bir şey söylemiş olmayız. Tarantino, tarihi olduğu gibi tekrar etmek yerine olabilecek olanı muhteşem bir görsel şölenle sunmayı seviyor. Bunun en ikonik örneğini “Bugüne kadar yazdığım en güzel senaryo.” dediği “ İnglourious Basterds” filminde bizlerle buluşturuyor usta yönetmen. Hitler’in intihar ederek değil de filmin son bölümünde Amerikalı çete üyeleri tarafından öldürülüyor olması değişen tarih olgusu için verilebilecek en güzel Taratino örneklerinden biridir hiç kuşkusuz. Sinema salonunda bulunan Hitler ve diğer ileri gelen Nazi subaylarının sahnede Alman askerlerinin gözü kararmış halde Amerikan askerlerinin üzerine kurşun yağdırmasını izlerken Amerikan çete üyelerince öldürülmesi mükemmel bir tezatlar zinciri kuruyor. Salonda başlayan yangınının ekrandaki film üzerinden kurgulanması da bu zincirin halkalarından biri. Aynı şekilde Django filminde de bütün beyazlardan intikamını alan bir karakterin hikâyesini değişen tarih olgusunu yaşayarak izliyoruz.

8. Tarantino’nun Christoph Waltz İkonu

Christoph Waltz, Tarantino filmlerinde ikonik sahnelerin oluşmasında bir özne olarak kullanılmıştır. Öncelikle “İnglourious Basterds” filminde acımasız, bağlılık göstermeyen, ikiyüzlü bir Alman subayını canlandıran Christoph Waltz, Tarantino’nun bir sonraki filmi Django’da kölelerin yanında olan ve insan özgürlüğünü savunan bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. İşin ilginç yanı da Django filminde en önemli ve sempatik karakteri olan Christoph Waltz’in yine Alman asıllı bir karakteri canlandırması. Irkçılığa karşı olduğunu filmlerinden de anlayabileceğimiz Tarantino bu ayrıntıyla kendisinin ırkçı bir tutumu olmadığını herkesin yüzüne vurur. Ayrıca Tarantino, Waltz’ın onun için değerini “Sanırım Landa yazdığım ve yazacağım en iyi karakterlerden biri ve Chrsistoph bu rolü tam olması gerektiği gibi oynadı. Christoph kadar iyi birini bulamamış olsaydım, İnglourious Basterds’ı çekmeyebilirdim.” diyerek de gözler önüne sermiştir.

9. Tarantino’nun İntikamı

Tarantino, sanatında intikam duygusunu ön plana çıkarır. Kill Bill, İnglourious Basterds ve Django filmleri tamamen intikam üzerine kurgulanmış yapımlardır. Kill Bill’de düğün günü tüm sevdiklerini öldüren ve kendisini de ölüme terk eden Bill ve çete üyelerinden intikam almaya yemin etmiş bir Uma Thurmon’ı, İnglourious Basterds filminde ailesini öldüren ve Yahudileri katleden bir diktatörden intikam almayı başaran Mélanie Laurent’i, Django filminde ise siyahları esir alan ve işkence eden beyazlardan intikamını alan Jamie Foxx’ı muhteşem bir heyecanla izleriz. Filmlerinde kendi duruşunu sergilediği ve karşı olduğu görüşleri açıkça verdiği gözden kaçmamalıdır. Tarantino, İnglourious Basterds’ta Yahudiler’in intikamını alır ve Django’da siyahilerin haklarını onlara kendi elleriyle geri verir. Hatta Hateful Eight’te Abrahm Lincoln’den saygıyla bahsedilmesinin bir sebebi de Lincoln’ün kölelik anlayışına son vermiş olmasıdır. Bu sebeple The Hateful Eight filminde Şerif Chris’in, Samuel L. Jackson’a gelen mektubun Abraham Lincoln’den geldiğine inanmayarak defalarca “Amerikan Başkanı Abraham Lincoln?” dediği sahne tüm seyircilerin onayıyla ikonikleşmiştir.

10. Tarantino Kuralları

Sıradan Amerikan filmlerinin çoğunda her şeyden sıyrılmayı başaran bir kahraman olur. Onun ölmeyeceğini, ölse bile bunu filmin sonuna saklayacaklarını çok iyi bilir ve arkamıza yaslanıp filmi izleriz. Ancak Tarantino’nun hiçbir oyuncusu tamamen başrol olamaz. Hepsi her an filmdeki varlıklarına son verilebilecek karakterlerdir. Yani hiçbir karakter Tarantino için vazgeçilmez değildir. Tıpkı filmlerdeki karakterlerin acımasızca birbirini yok etmesi gibi Tarantino da her oyuncusunu saniyede yok edebilir. Hiçbiriyle duygusal bağı yoktur ve hepsi Tarantino’nun merhametine sığınır. Tarantino’nun filmlerinin tanrısı olduğunu ve kuralları yalnızca kendisinin koyduğunu buradan anlayabiliriz. Pulp Fiction’da baştan beri izleyip benimsediğimiz Vincent, karaktere hiç yakıştıramadığımız biçimde ve aniden ölür. Bu her karakterin, her an Tarantino’nun azizliğine uğrayacağını ikonlaştıran klasik sahnelerden biridir.