Rüyalarınızı not eder misiniz? Ben ilk kez 2002 yılında not etmeye çalıştım, beceremedim. Beceremememin nedeni kalemimin kağıdımın olmaması değil, ışığa da ihtiyaç duymam! Işığı açmak dert değil de ışığı kapatmak çoğu zaman dert olabiliyordu, bıraktım rüyalarımı not etmeyi. Kendisini aynı zamanda gecenin zifirinde ışık niyetine de kullanabileceğimiz sahibini aptal eden akıllı telefonların ortaya çıkışıyla rüyalarımı not eder oldum.

Bugüne kadar gördüğüm en ilginç rüya ise bir filmden güzelce adapte edilmişti. 1994 senesinde izleyicinin karşısına çıkan John Carpenter filminde; başroldeki Sam Neill, filmin bir yerinde bir rüya görür ve uyanır. John Trent ile bizler de “neyse ki rüyaymış” diyecek oluruz ki, o da ne? Rüya içinde rüyaymış hatta karabasan karabasan içinde! Filmin izleyici karşısına çıkışından 10 sene, benim izlememden ise 2 ay geçmişti ki o “rüya”daki karabasan benim bir rüyamda arz-ı endam buyurdu.

Beyazperdede içiçe geçmiş rüyaları sonra da gördük elbette. Yukarıdaki rüyayı görmemden 6 yıl sonra vizyona giren ve benim de sinemada izlediğim Inception isimli filminde rüyaların “Matruşkalaşmasını” ilginç bir şekilde ele almakta yönetmen Christopher Nolan.

Çok hoşuma gitmişti film ama bu “Matruşkalaşma”yı gözüm bir yerlerden kemiriyordu. Nereden, nereden, nereden?

Zihnimin derinliklerine gitmem gerekti cevabı bulabilmem için.

Yayın renkli olsa da, bizim evdeki televizyonun renk namına siyah ve beyazdan başka rengi tanımadığı yıllara gittim. O dönemki adıyla TV2’de gördüğüm bir “rüyayı” hatırladım hayal meyal. Bazılarınıza hatırlatayım, bazılarınıza ise anlatayım, buyrunuz…

Eski, eski olduğu kadar bakımlı ve güzel siyah bir araba boş sokakta ilerler, bir evin önünde durur. Arabadan, başında melon şapka olan; kravat, ayakkabı ve ceket seçimini beyaz renkten yana kullanmış eli bastonlu bir adam iner. Evin bahçesinden geçip, zile üç kez uzunca basar. Kapıyı açan beyaz elbiseli kadına:

“Piyango günler efendim. Korkarım size çıktım, o talihli sizsiniz. Kutlarım.” der.

Kadın şaşkınca “Bana mı söylüyorsunuz?” diye sorar, böylece konuşma başlar.

-Bu ev sizin ev değil mi?
-Hayır, kiracıyım.
-Kim kiracı değil ki. O bağlamda sormadım, yani sizin ikametgah suretinde burası görünmüyor mu?
-Evet
-Bu kapı sizin kapı?
-Evet
-Sap kapının kendi sapı. Siz mi siz değilsiniz ki ben ööööyle konuşuyorum, maksat radyasyon olsun… Pardon yani!
-Beyfendi, siz kimsiniz?
-Varsayalım İsmail, ne olacak, neye faydası var?

Bu konuşma böyle giderken görmediğimiz biri birkaç defa “İsmail” der. Melon şapkalı adam, şaşkınca etrafına bakar ve “efendim” der.

Bir anda bir yatakta uyuyan Melon Şapkalı Melon Şapkasız adamı görürüz. İsmail, diye sayıklayan kadın İsmail’in karısıdır. Karısı, İsmail’i uyandırmıştır. İsmail üzgün, İsmail sinirli. “Varsayalım uyanmadım” der ve tekrar rüyaya dalar.

Yine bahçede görürüz Melon Şapkalı Melon Şapkalı adamı. Özür diler bahçeli evin kiracısı olan kadından. Yine, “İsmail” sesleri duyarız. “Ne var, ne var, ne var” feryadıyla bahçeden gider. Yine yataktadır Melon Şapkalı Melon Şapkasız adam. Karısı, uyandırdığı kocasının işe gitmesini söyler, “Varsayalım tatildeyim” der ve yine bahçeye gider Melon Şapkalı olduğu kadar yanında yastığını da getirmiş olan Melon Şapkalı Melon Şapkalı adam.

Hangi an rüyadır, hangi an gerçek belli değildir. Melon Şapkalı Melon Şapkasız adam, işe daha fazla geç kalmamak için taksiye biner. İlk kez binmiştir damalı taşıta. Taksimetrenin, metre metre değil de santim santim çalışmasını dilemektedir. Fakat, yine rüyadadır, rüyasında binmiştir taksiye Melon Şapkalı Melon Şapkasız adam. Demek ki her rüyasında Melon Şapka da takmamaktadır.

Bir şekilde işe gider, bölümün sonunda damalı taşıtın şoförü gelir, parasını ister! Ne yani, rüya değil miydi? Peki ya, yine rüyaysa…

Rüyaların sayısız sefer içiçe geçtiği bu eserin ismi Varsayalım İsmail. Oyunculuğu ile birlikte kalemi ile de bu dizide başrolde olan kişi Ferhan Şensoy’dur. Ferhan Şensoy’un eşini Derya Baykal, rüyalarındaki kadını Zuhal Olcay canlandırır. Bülent Kayabaş, Tarık Pabuççuoğlu, Sevil Üstekin gibi oyuncular bu rüyaya eşilik etmiştir.

Bir sezon kadar sürer bu dizi. Beş sene sonra tekrar rüyaya dalar İsmail, bu sefer ağabey ekranda. Söylenti o ya, yakın zamanda (günümüzden 6-7 yıl kadar önce) ağabey ekrandaki bölümlerini bir yayıncı kuruluş gösterir. Buna pek ihtimal vermiyorum, öyle olsa o bölümleri şu anda internette bir şekilde görebilirdik.

Bu diziyi kaçırmış olsak da (bir daha) hiç göremeyecek olsak da bu dizinin nüvesi halen sahnelerde. O, sahneleri bırakmadan önce en az bir Ferhan Şensoy oyunu izleyin.